Otobüs, sinema
kariyerine oyunculukla başlayan Tunç Okan’ın ilk yönetmenlik denemesidir.
Okan’ın, diş hekimliğinden kazandığı parayla çektiği Otobüs’ü izlerken bir
sinema aşığının elinden çıktığını anlarsınız. Düşük bütçeli ve amatör ruhlu bu
filmde, ilk filmlere has o sıcak heyecanı duyumsarsınız.
Film, karlı bir sahneyle açılır. Bu çetin kar
sahnesi gelmekte olan fırtınanın habercisi gibidir. Otobüs, İsveç’e iş bulma
vaadiyle gelmiş dokuz adamın hikâyesini anlatır. Hikaye, ülkelerini aydınlık
bir gelecek umuduyla terk eden bu dokuz adamın dolandırılıp bir otobüsle
beraber terk edilmeleri ile gelişir.
Şoför gittikten sonra yabancı oldukları başka bir dünyada, ne
yapacaklarını bilmeden hurda bir otobüse hapsolurlar. Otobüsün “Hurda”lığı ise,
hüznün başka bir boyutunu oluşturur. Bir
sahnede otobüsle ilgili konuşan İsveç’li gençler böyle bir hurdayla yola
çıkılmasına gülüp geçerler. Oysa o hurdayla yola çıkmak; dokuz adamın ortak hüznü,
çaresizliği, yoksunluğu, umutları ve yoldaşlığıdır.
Otobüs özetle,
kültür şokunu merkezine alan bir göç hikâyesi olarak okunabilir. Filmde sık sık
yabancı düşmanlığı gerçeğiyle karşılaşırsınız. Tuncel Kurtiz’in suya düştüğü
sahnede yanından geçen adamın yardım etmek yerine sadece “Pis herif” deyip
uzaklaştığı sahne bir yerin yabancısı olma durumunu adeta karabasana
dönüştürüyor. Fakat burada, Doğu-Batı çatışmasının ötesinde sınıf çatışmasının
baskın olduğu görülebilir. Çünkü karşımızda sadece dokuz yabancı yok, dokuz
yabancı “işçi” var.
Otobüs, filmde
bir yönüyle de sığınak olarak kullanılmıştır. Gün boyu ayrılmaya cesaret
edemedikleri Otobüs’ten sadece gece çıkabilirler. Otobüs’ten ayrılmak durumunda
kaldıklarında ise başlarına gelmeyen kalmayacaktır. Tuncel Kurtiz’in arkadaşını kaybettikten sonra,
karanlık Stockholm sokaklarında “Memet” diye bağırdığı sahne çaresizliğin ete
kemiğe bürünmüş haliydi. Bu sahne bana Bisiklet Hırsızları filminin finalinde,
babanın insanın o kalbine dokunan tükenmiş bakışlarını hatırlattı.
Otobüs tepeden
tırnağa bir hüzün geçidi değil. Filmin absürd bir mizahı var. Bu mizah güzel bir doku yaratıyor. İşçilerin
topluca “medeniyet” sınırları içinde, iskele kenarında denize işedikleri
sahneyle, telefon kulübesindekiler sevişirken gizlice tuvalete girdikleri
sahneyi tebessümle izledim.
Tunç Okan’ın yarattığı
karakterler, filmin güçlü noktalarından birini oluşturuyor. Şoför karakteri,
fırsatçı uyanık insan profilini güzel yansıtıyor. Fakat oyuncunun yarattığı dolandırıcı
şoför biraz karikatür gibi duruyor. Öte yandan şoförün her fırsatta medeniyet
vurgusu yapması bana çocukluğumdan hatırımda kalmış, kimi satıcıların sıklıkla tekrarladıkları
“Avrupa malıdır!” cümlesini hatırlattı. Başta Tuncel Kurtiz olmak üzere bütün
performanslar son derece yalın bir üslupla yaratılmış. Filmin müzikleri ise
Zülfü Livaneli’ye ait. Livaneli’nin müzikleri filmin duygusunu tamamlıyor.
Uzun yıllar
sansürlü kalan “Otobüs” önemli bir film. Uluslararası festivallerden ödülle
dönen bu film zamanında Türk sansür kurulundan geçer not alamamış! Siz de Gezi
Parkı direnişi için demokrasi ve insan hakları özlemi içindeyseniz, Otobüs’ün
umut yolcuları ile ortak hisler paylaşabilirsiniz. İyi seyirler.
Filmin Künyesi
Filmin Adı: Otobüs
Yönetmen: Tunç Okan
Senaryo: Tunç Okan
Oyuncular: Tuncel Kurtiz, Tunç Okan, Björn Gedda, Oğuz Arlas
Yapım: 1974
Süre: 75 dk.
Yönetmen: Tunç Okan
Senaryo: Tunç Okan
Oyuncular: Tuncel Kurtiz, Tunç Okan, Björn Gedda, Oğuz Arlas
Yapım: 1974
Süre: 75 dk.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder