10 Mart 2015 Salı

La Promesse


La Promesse (söz), Dardenne kardeşlerin 1996 senesinde çektikleri ve Avrupa Sineması’nda sarsılmaz bir yer edineceklerinin habercisi olmuş erken dönem başyapıtlarından biri. Her yönüyle bir Dardenne yapıtı olan film, alabildiğine sade üslubunun yanında politik, sert ve direkt bir anlatıma sahip. Neredeyse her Dardenne filminde karşılaşacağınız kırık hayatlar, sistemin savurduğu insanlar ve umudun peşinde olma hali filmin ana atmosferini oluşturuyor.

Başta Cannes Film Festivali olmak üzere gittiği her festivalde onurlandırılan La Promesse için o kadar çok şey söylenebilir ki. Benim filmle ilgili ilk değinmek istediğim: Jérémie Renier. La Promesse, o tarihte henüz 15 yaşında olan Jérémie Renier’in ilk büyük sınavı. Reiner, Igor performansı ile bu sınavın altından öyle ustaca kalkıyor ki; hem seyirciyi çok başarılı gencecik bir aktörle tanıştırıyor hem de Dardenne kardeşlerin sonraki filmleri için oyuncu tercihleri içinde amiral gemilerinden birine dönüşüyor.

Dardenne sineması bu filmde kötülük kavramını sorguluyor ve toplum tarafından kutsanan aile kavramını sert bir dille, her zamanki Dardenne yalınlığı içerisinde eleştiriyor. Çünkü filmde henüz ergenlik çağında olan oğluna bütün kötülükleri aşılayan, onu bir suçluya hatta bir katile dönüştürmeye çalışan kişi bir baba. Yani ataerkil çekirdek aile sisteminde kutsanan, göklere çıkarılan kişi o. Bu noktada, baba karakteri Roger’a hayat veren Olivier Gourmet’in de ne kadar ustalıklı bir iş çıkardığını söylemek gerek.


Filmin birden fazla sorusu var. Dardenne’ler seyirciye dönüyor ve başlıyor peşi sıra sorularını sıralamaya. Kötülük doğuştan mı gelir yoksa aile ve çevrede mi öğrenilir? Vicdan nedir? Bir çocuk nasıl temiz kalabilir? İnsan ne için yaşar? İnsan olmak öğrenilebilir mi?

Jean ve Luc Dardenne, Igor (Jérémie Renier) karakteri sayesinde bu soruların hepsini kendi sinema perspektifleri doğrultusunda yanıtlıyorlar. Igor, umut sömürücülüğü yapan babasının yolundan gitmemeyi seçiyor. Kocasının öldüğünden habersiz bebeğiyle beraber yaşamda kalma savaşı veren Assita’ya yardım ederek, babası tarafından sömürülmüş bu siyah ve göçmen işçi Amidou’ya eşi ve bebeğine sahip çıkacağı yönünde verdiği sözünü tutuyor.


La Promesse’nin sorguladığı konulardan biri de ırkçılık. Assita (Assita Ouedraogo) hem siyah hem de bir kadın. Yani hem ikinci ırk hem de ikinci cins. Bir sahnede, iki adam yol kenarında ayakkabılarını bağlamaya çalışan Assita ve bebeğinin üzerine işiyor. Bu sahnede, Avrupa’nın güzel yüzü ardındaki makyajsız hali çarpıcı bir sinema diliyle eleştirilirken, ırkçılığın evrensel bir insanlık ayıbı olarak dünyanın her yerinde varlık gösterdiği, Assita’ya ve ırkçı saldırılara maruz kalan insanlara yapılanlar insanlık adına duyulan derin bir utanca dönüşüyor.

Filmi izlerken aklıma Rakel Dink’in hayat arkadaşına veda ederken söylediği o unutulmaz söz geldi. Dink, katile değil “Bir bebekten katil yaratan karanlık”a kızmış onu suçlu bulmuştu. La Promesse filminde de, Roger’ın tüm çabalarına rağmen Igor katil olmamaya direniyor. Verdiği sözün ve vicdanının arkasından gidiyor. Assita ise finalde onu değil karanlığa sırtını dönüyor, bir bebekten katil yaratmaya çalışan dünyanın her yerindeki karanlığa.


La Promesse, başarılı oyuncu performansları (bilhassa Jérémie Renier), sade fakat sarsıcı sinema dili ve insanlığa dair taşıdığı kaygıları ile kesinlikle görülmesi gereken bir film. Kaçırılmamalı!

Filmin Notu 8/10


Filmin Künyesi
Filmin Adı:
La Promesse
Yönetmen:
Jean-Pierre Dardenne - Luc Dardenne
Senaryo:
Luc Dardenne, Jean-Pierre Dardenne
Oyuncular:
Jérémie Renier, Olivier Gourmet, Assita Ouedraogo
Yapım:
1996

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder